24 Şubat 2009 Salı

KELENDERİS- GİLİNDİRE- AYDINCIK


Mitolojiye göre, Kelenderis, denizcilik ve ticarette çok ilerlemiş Fenikelilerden Sandakos tarafından üç bin yıl önce bir liman ve ticaret şehri olarak kurulmuştur. Kente daha sonra Hititler, Asurlular, Sisamlılar, Selefkoslar, Mısırlılar, Romalılar ve Bizanslılar hâkim olmuştur.
Kelenderis ilk parlak dönemini MÖ 5. ve 4. yüzyıllarda yaşamış. Kendi parası MÖ V. yüzyılda görülmeye başlamış ve Büyük İskender'in Anadolu'ya gelişine kadar sürmüştür. MÖ 425-400 yıllarına tarihlenen gümüş bir Kelenderis sikkesinin ön yüzünde şaha kalmış bir atın üstünde yan oturmuş bir süvari; arka yüzünde ise başını sağa çevirmiş ve diz çökmüş vaziyette bir keçi bulunmaktadır.
Romalılar yöreye hâkim olurca, Kelenderis Limanı'ndan önemli ölçüde yararlanılmış ve burası Roma'nın vazgeçilmez bir ticaret şehri olmuştur. Romalılar zamanında kent imar olmuş, şato, saray, suyolları, hamam ve limanı ile mükemmel bir şehir özelliği taşıyordu.
Bizanslılar devrinde de imar olan kent, çağının en güzel ve medenî yörelerinden birisi olmuştur. Yöre 11. yüzyılda Ermenilerin eline geçmiş.
1228 yılında Karamanoğlu Alâeddin Bey'in komutanlarından Ertokuş Bey Kelenderis Kalesi'ni Ermeniler'den temizleyerek buraya doğudan gelen Türkler'i yerleştirmiştir.
1461 yılında Silifke ve Mut ile birlikte Gülnar da Fatih Sultan Mehmet döneminde, Gedik Ahmet Paşa tarafından Osmanlı yönetimine katılmıştır.
Celenderis, Kelenderis, Kelendere, Kelenderi, Kilindra, Kelendiri, Kalendria, Kelendri, Gelendir, Gilindir gibi isimler zaman içerisinde değişimlere uğrayarak 19. yüzyıl başlarında da Gilindire’ye dönüşür.
Gülnar Hatun'a bağlı Oğuz boyları Horasan Bölgesi'nin Merv Kenti'nden göçerek Toroslar'a gelip yerleştikleri için yöremize Gülnar adı verilmişti. 1867 Vilayet Nizamnamesi'nin getirdiği yeni yönetsel bölümlenme uyarınca, İçel Sancağı'nın kazaları şunlardı: Anamur, Mut, Silifke ve merkezi Kilindria olan Gülnar.
KELENDERİS- GİLİNDİRE VE GEZGİNLER
“Bu gezginlerden ilki olan G. A. Olivier 18 Eylül 1796 yılında Kıbrıs'tan Girne (Cerino, Ceronia veya Ceroniun) limanından yola çıkarak, Kelenderis'e (kendi ifadesiyle Celindro’ya) gelir. Burada kaldığı tek gün hakkındaki notlarında, çevredeki bitki örtüsünden ve kent içinde görülebilen sur, mezar ve suyolu gibi kalıntılardan söz eder." (Levent Zoroğlu, Kelenderis 1-Kaynaklar, Kalıntılar, Buluntular. S.26-27)
Pirî Reis, 1521 yılında yazdığı Kitab-ı Bahriye'de Gilindire hakkında şöyle demektedir:
"Ada gibi yumru bir burundur. Ol burunun iki yanu yatakdur. Ol yatakların neresinden kazarlarsa su çıkar… karşusunda ada vardur. Ol ada ile burun arasından büyük gemiler geçer. Derindir. Ve ba’dehu mezkur adadan Gilindire beş mildir. …mezkur Gilindire gün doğusuna karşu deniz kenarında bir burun üzerinde bir harab kal'edür. Ve illa burc u barusu dahi tamam durur.. Ve ol kal'enün önünde bir küçücük liman vardur..." (Gündüz Artan, İçel Gezginleri)
KALENDRIA
"Kilikya kıyısındaki küçük Kalendria (Chelindreh) limanı, mehtaplı gecelerde, doğanın sadık bir kopyasından ziyade bir ressamın hayalinde canlandırarak yaptığı bir tabloya benzer. Kıyılarının, piramidi andıran yalçın kayalarının ve adalarının manzarasını seyrederek büyük bir zevk alınacak en uygun vakit, işte böyle gecelerdir: Her kuleye, her kayaya, her sivri tepeli dağa vuran ayın şavkı, kalker kayalı ve siyah mermerli, ağacı ya da yeşilliği nadir olan yüksek yamaçlara daha güzel bir görüntü verir ayrıca yakıcı güneş altında oldukça belirgin olan çıplaklığı ve çirkinliği de örter. Sabahın ilk rüzgarı ile yelken açacak iki serenli güzel bir geminin hareketi için, kıyıda her şey bir kargaşa ve uğultu içinde geçer: Gemiler yük ve yolcusuyla denize açılır. Pek işlek olmayan limanda nadir görünen böyle bir olay için köy halkının hemen hemen tümünde bir hareketlilik göze çarpar. İstanbul-Kıbrıs postası burada gemiye yüklenir; Kıbrıs ise yüksek yerlerden ufukta görünür…
Kendisini Kıbrıs’a götürecek bir tekne ya da Konya istikametine gidecek bir vasıta bulamayan sabırsız yolcuyu oyalayabilecek pek az şey var Kalendria’da. Barınacak yerler de hoş ve rahat değil. Bu durumda yolcu da, eski ve kocaman kulenin, odalarıyla, parlak ışıklarıyla yabancılara hâlâ açık olmasını canı gönülden arzu etmekten kendini alamıyor. Kuleciklerden birindeki bir odanın penceresinden böyle bir geceyi seyretmek, surdaki bir nöbetçiyi bir Kilikya şarkısını söylerken dinlemek ne hoş olurdu! Tiberius döneminde, çeşitli dümen ve dolapla Germanicus’un öldürülmesi olayına karışan Pison işte burada yakalanmıştı. Sentius Pison’u Kilikya’da, Celendris adında bir kaleye sığınmaya zorlamıştı. Savaş başladı; Sentius avantajlı duruma geçmişti ki Pison düşman gemilerindeki lejyonerlere, sura çıkarak, kendini gösterdi ve onlara hitap etti, onları kendi tarafına çekebilmek için elinden geleni yaptı ve dördüncü lejyonun bayraktarını kendi tarafına geçirmeyi başardı. Bunun üzerine, Sentius trompetleri çaldırttı ve askerler de saldırıya geçti. Pison, Celendris’te kalmasına izin verilirse, teslim olacağını bildirdi ama teklifi reddedildi. Kendisine İtalya’ya gidebilmesi için sadece birkaç gemi ile bir pasaport verildi. Kale şu an tamamen harap halde ama Rum korsanlar için kulesinde geçici olarak barınmak bakımından az da olsa cazip gelebilir.
Gece, karanlığıyla saracağından
Alaycı bir tavır takınmakta;
Issız kule ise, ahşap ince ihata duvarından,
Batmakta olan aya şöyle bir bakmakta.

Kentin bir yanında çok iyi inşa edilmiş kemerler, diğer yanında çok sayıda mezar evler ve lâhitler bulunduğuna dikkat çekiyor Kaptan Beaufort. Bu lâhitler iri mermerlerden yapılmış ama yılların etkisiyle yıpranmış ve üzerlerindeki yazıların büyük bir kısmı silinmiş.
Üç küçük adanın bulunduğu Kilindria, sıkça uğranılan bir yer olmasa da, yiyecek ve içecek bir şeyler sunabiliyor gelenlere; Kıbrıs şarabı oraya gelen gemiler tarafından getiriliyor; harabeye dönmüş kalede, kayalardaki her delik ya da yarıkta güvercin yuvaları var; güvercin hem çok güzel, hem de çok bol…"
(SURİYE, KUTSAL TOPRAKLAR, KÜÇÜK ASYA. VS.RESİMLEYENLER W. H. BARTLETT, WILLIAM PURSER; GRAVÜRLERİ AÇIKLAYAN JOHN CARNE; İNGİLİZCE’DEN FRANSIZCA’YA ÇEVİREN PROFESÖR ALEXANDRE SOSSON, FISHER, FILS, 1836) Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi, sayfa 76-77; bu sayfaları Türkçe’ye çeviren Mustafa B.Yalçıner.
Victor Langlois 1852-1853 yılları arasında Kilikya bölgesine yaptığı gezi sırasında, Kelenderis'e de gelir ve 1861 yılında yayımlanan "Voyage dans la Cilicie" adlı seyahatnamesinde kent hakkında şunları yazar:
"Bozyazı’dan (Nagidus) daha ileride, bir koy var; bu koyda, adını burada hemencecik denize dökülen ve Soğuksu denilen küçük bir dereden almış, sakin ve güvenli bir liman bulunmaktadır. Derenin döküldüğü bu liman eski Arsinoe olmalı. Batıda liman girişini kontrolü altında tutan yarımada üzerinde bir şehir ve kale yıkıntıları hala görülmektedir.
“… Kelendri, eski Kelenderis, Anamur'dan 12, Silifke'den 18 saatlik bir mesafededir. Bir han ve ilkel birkaç damdan oluşan fakir bir köydür; gemiler, batıdan esen rüzgâra karşı, buraya sığınabilirler. Hâl böyle iken limanda hiçbir yapı emaresine rastlanmıyor. İlk çağda kuruluş mitolojisinin de belirttiği gibi bir liman kenti olan Kelenderis'e ait harabeler ise, dağın eteğinde ve bir buçuk kilometrelik bir alanda, bu küçük koy boyunca uzanmaktadır. Bu kalıntılar arasında şunları sayabiliriz: yakınlardaki bir kaynaktan kente su getiren suyolları; Pison'un, Germanicus döneminde, ele geçirdiği ve ordusunu, Sentius'a karşı, hazır vaziyette beklettiği kalenin yerinde inşa edilmiş yıkık bir şato. Diğer kalıntılar, sağlam durumda bir miktar tonozlu mezar. Bu mezarların her birinin içerisinde çok güzel bir lahit bulunmaktadır. Bu lahitlerin bir kısmı sapa sağlam ve hâlâ kapaklıdır oysa diğerleri kırılmış ya da parçalanmış vaziyette. Kinneir bu lahitlerin yirmi tane olduğunu ve sadece ikisinin üzerinde Rumca yazıların bulunduğuna dikkat çekmiştir. Kentin merkezinde, her biri dört ana yöne bakan ve içerisine bu dört kapıdan da girilebilen bir anıt vardır. Kocaman yontma taşlardan yapılmış olup konik bir biçimde yükselmektedir. En üst kısmı ise çok güzel bir kornişle süslüdür… Sayfa 177-178." Victor Langlois, Voyage dans la Cilicie, Paris,1861, chez Benjamin Duprat) Bu sayfaları çeviren Mustafa B. Yalçıner.
KILINDRIA
"İlginç olan tek yerleşim yeri kaza merkezidir: Kilindria, eski Celenderis, Anamur’un 37 Km. doğusunda, Silifke’nin ise 62 Km. güney batısında güzel bir koydadır ancak buradaki üç ada gemilerin limana girişini zorlaştırmaktadır. Bu küçük kasabanın nüfusu sadece 210’dur ve halkın hemen hemen hepsi Kıbrıs ya da Alanya’dan göçüp gelen Rumlardır. İnşaat malzemesi ya da odun olarak kullanılmak üzere kereste ticareti yapılır. Bunlar Suriye’ye ihraç edilir. İhracatı oluşturan diğer kalemlerden meşe palamudu Syra’ya ( Siros Adası ); tereyağı, peynir vb. gibi besin maddeleri ile yün ve ham deri Kıbrıs’a gönderilir. Hemen hemen hiç ithalat yapılmıyor denilebilir. İskelenin ithalat ve ihracatla birlikte gümrük geliri 60.000 kuruştur.
Kasabada bir cami, bir tekke, bir Ortodoks kilisesi, bir medrese ile iki okul var. Çevrede 1950 adet asma bulunmaktadır.
Kaymakam ile orman işletmesi, maliye, gümrük ve tekel memurları Kilindria’da ikamet etmektedirler. Burası kaza ve yerel yönetimin merkezidir, ayrıca burada bir de Asliye Hukuk Mahkemesi vardır.”
CELENDERIS
“Kilindria, antik Celenderis şehrinin kalıntıları üzerine kurulmuştur. Celenderis’in Fenikeliler tarafından kurulduğu kabul ediliyor hatta kuruluşu için mitolojiye bile atıfta bulunuluyor. Hal böyle iken, kıyı boyunca uzanan kalıntılar arasında eski çağlardan kalma hiçbir ize rastlanmıyor. En eski eser Romalılara ait. Mevcut olanların çoğu ise ortaçağdan kalmadır. Bu çağda Venedikliler ve Rodoslular Kilikya kıyılarında uzun süre kaldıkları için Celenderis çok kalabalık ve çok önemli bir kentti. Kalıntılardan görülebilenler su kemeri ve yıkık bir şato ile muhteşem lâhitlerdir. Lâhitlerin çoğu hâlâ sapasağlam ve kapaklı. Antik kentin merkezinde, kıyıda, kocaman yontma taşlardan yapılmış, içerisine dört ana yöne bakan dört kapıdan girilen bir yapı yükselmektedir.”
ARSINOE
“Kilindria’nın iki mil kuzeyinde Soğuksu adı verilen derenin döküldüğü koya, huzur ve emniyet içinde demir atılabilir; burası eski Arsinoé limanı olmalı çünkü bir şehir ve kaleye ait çok sayıda kalıntı göze çarpıyor" (Vital Cuinet, La Turquie d’Asie, Tome 2, Paris, Ernest Leroux, Editeur, 28, Rue Bonaparte; 1891, sayfa 80-81). Bu sayfaları çeviren Mustafa B. Yalçıner.
CÉLENDERİS
"Célenderis şehri, Fenikeliler tarafından kurulmuş sayılır. Buraya, sonradan Sisam’dan göçmenler gelmiştir. En eski eseri Roma dönemine aittir; çoğu Bizanslılar’ın eserlerindendir. Venedikliler’le Rodoslular’ın bu kıyıda bulundukları Ortaçağ döneminde, bu şehrin çok kalabalık olduğu anlaşılıyor." (Charles Texier, Küçük Asya, Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi; çeviren Ali Suat 111. cilt 478; Enformasyon ve Dokümantasyon Hizmetleri Vakfı Ankara 2002)
GİLİNDİR
Tanin Gazetesi yazarlarından Ahmet Şerif’in 1910 yılında, at arabasıyla Mersin'den Silifke'ye ve Taşucu’na, oradan da vapurla Gilindir'e ( Gilindire'ye) gelir. Oradaki halkın yoksulluğuna deyinir ve kitap bulamayan çocukların okula boşuna gidip geldiklerini anlatır.(Gündüz Artan İçel Gezginleri s. 53)
" ... Martın 31 nci perşembe günü, on beş günde bir uğramakta olan Yunan vapuruna yetişerek Gilindir'e gitmek üzere Silifke'den bir buçuk saat olan Taşucu İskelesi’ne geldim. Vapur ancak cumartesi gecesi saat beşte geldiğinden iskelede beklemek gerekti. ( s.296)
... Cumartesi gecesi saat beşte gelen Yunan vapuru iki saat sonra hareket etti. Güneş doğmasından evvel Gilindir'de idim. Gülnar Kazası’nın merkezi olan Gilindir üç yüz evden fazla değildir. Bir dağın eteğine kurulmuş. Tabii bir limanı var ve ancak küçük deniz araçlarının girebilmesine uygundur. Liman evvelce daha geniş iken Süveyş Kanalı’nın açılmasından sonra darlaştığı ve yavaş yavaş suyun çekilmekte olduğu mahalli söylentilerdendir. (s.298)
Semihi Vural’ın broşüründe ise yukarıdakilere ek o şunlar yazılıdır:
"…Arazi taşlıktır; ötede beride tarlalar, bahçeler görülür. Halk İslam ve Rum'dur. Rumlar daha kalabalıktır. İki taraf birbirleriyle pek güzel geçiniyorlar, diyebilirim ki, burası bir birlik örneğidir. Gilindir'in ihracatı kereste, odun, kömür, palamut tereyağı gibi şeylerdir. Halk fakirdir... Arazi ziraate o kadar uygun olmadığından, halk zorunlu olarak ormanları yakarak tarla haline getirmektedir. Toprak halkın yiyeceklerini zorlukla veriyor. Burası bahçeciliğe, ipekböceği beslemeye daha uygundur." (Semihi Vural. Uygarlıkların Kesiştiği Yer Gülnar/ Anaypazarı s.11)
GELENDİR
Şemsettin Sami Kamus Ül Alam'da 19.yy sonlarında Gülnar için şöyle der: “Anay Pazarı nahiyesi ile 53 köyü ve 18 120 nüfusu vardır. Kaza merkezi Gelendir köyüdür. Halkın çoğu yörük aşiretlerindendir. Başlıca geçimi, Şam'a ve Kıbrıs'a satılan keresteden sağlanır. Palamut ve yağ da dışa sattığı ürünlerdendir.” (Semihi Vural, uygarlıkların kesiştiği yer Gülnar/ Anaypazarı s.10).

Hiç yorum yok: